31 Mayıs 2009 Pazar

Sernanders vag hö?

Yurt başvurum tamamlandı, program koordinatörümüzün (ne derler hmm God Bless Him! melek gibi adam valla) ayarladığı yurtta kalıcam. Flogsta diye bir yer, tamamen duyduklarıma göre üniversitenin büyük çoğunluğu bu Flogsta denen yerde kalıyormuş onun için sabah okulda gördüğünü akşam da yurtta görüyormuşsun. Sosyalleşmek için pek ideal. Her koridorda 12 oda var, mutfağı ve oturma odasını ortak kullandığın için aslında bi nevi 12 tane ev arkadaşın var gibi. En güzel yanı odalarda duş ve tuvaletin olması, kimseyle tuvaletim ortak olsun istemezdim zaten, ağa poku üstüne pok olur mu lo??
Az önce kira kontratımı imzaladım. Yarın ya da öbürsü gün kardeşimin multi teknolojik scanner'ını kullanarak onlara geri yollayacağım. Böylece bir yükü daha üstümüzden atmış olacağız.

Merak edenler ve fikir sahibi olmak isteyenler için:






Sernanders vag: 8-216 kod adlı gizli bir oluşumun üyesiyim artık!.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Evrim Sempozyumu ve Ev partisi :)

Haftasonum şah-hane geçti! Aylardır düzenlenmesini beklediğim 2.Evrim ve Bilim Sempozyumu için yalvar yakar izin aldım, çünkü siz normal insanların aksine biz köleler haftanın 6 günü (ben üst düzey köle olduğum için 7 günü) çalışmaktayız sabah 9 akşam 8 mesaisi ile bir nevi burda yaşıyoruz da denebilir aslında.. Her neyse herkesleri sabah 8.30 da gelmeleri için örgütledikten sonra her zamanki gibi orda olmam gereken saatte uyanınca, paldır küldür evden attım kendimi. Boş zamanlarında GPRS sistemi olarak çalışan ablam da son anda gelmeye karar verdiğinde artık arabayla gitmemiz için önümüzde hiçbir engel kalmamıştı. Benzinimizi doldurup Etiler cenahlarına doğru yola çıktığımızda saat neredeyse 9u geçmişti, ancak Ayça'nın müthiş şöförlüğü ve trafiğin bizden yana olmasıyla 9.30 da (iki kere de kaybolmamıza rağmen) Boğaziçi'nin uçaksavar kampüsüne vardık. 2004ten beri ehliyetim var, 1 küsür senedir de fiilen araba kullanıyorum ama daha karşıya geçmeyi düşünmemiştim bile..Ondan benim için ayrı bir tecrübeydi karşıya geçmek, "geçiyoruuuum karşıya geçiyorrrruuuum" diye çığlık ata ata köprüyü aştık, arkadaşlarımızın yanına vardık. Şöyle de bir konuşma geçti yazmadan edemiyecem

8. yol tarifinden sonra pes edip "random" bir şekilde bulduğum ilk sağdan kaptırıp Etiler'in arka sokaklarında Uçaksavar kampüsünü ararken Gülçin bir anda

G- Ayça burdan sağa dön

A- Neden lan? Düz gidin dedilerdi ya.

G- Ya içime öyle doğdu.

A- İçine sıçarım senin! ya yanlış çıkarsa? tekrar mı dön...aaa geldik lan!



Sonrası malum, seminer işte. Dinle, ara ver, dinle, arada çişe git, kahve iç, öğle tatilinde yemek yiyecek yer ararken güneşin altında heder ol, biraz keyif yapalım diye bir oturumu atla, gelmeyen arkadaşları - uyuyakalanları dürt, yol tarif et, biraz daha keyif, biraz daha seminer derkeeen gün bitti. Herkes evine gitmeyi düşünürken "arabalı insan" olarak herkesi bize gelmesi için ikna ettim. Özlem hariç, kızcağızın ablası evleniyordu ona rağmen akşama kadar kaldı bizim için dahasını isteyemezdik tabi.



Efendim benim küçük toramana Gökhan Özlem Nezmi Sare Gülçin ve ben doluştuk, yolda kardeşim Gülnurla kocası Çağatayı da arayıp bize çağırdık. Erkekler alışverişi yapıp bahçede keyif yaparaken kızlar da evde hummalı bir şekilde açları doyurmak için yemek hazırladı. 2 paket kıymalı makarna, salata, acur bucur çekirdek kedi köpek ve birsürü fincan çaydan sonra geceyi Gülnurlarda noktaladık. Sabahı mı desem yoksa... Sohbet muhabbet gül oyna derken çok eğlenceli bir geceydi yahu. Bakınız geceden bir kaç kare:








Akşamdan kalma bünye, tabi ertesi günü seminer meminer göremedi. Ama o kadar şahane bir kahvaltı ziyafeti çekti ki günün geri kalanında yemek yemeyi unuttu. o kadar yani... Ne ararsan var:
Pazar kahvaltılarının vazgeçilmezi: Menemen!
Şımarık çocukların Pazar kahvaltısı: Sosis!
Sağlıklı insan Pazar kahvaltısı: Domates-Peynir-Salatalık
Egeli insan Pazar kahvaltısı: Kekikli Zeytinyağı!

Sohbet muhabbet her zamanki gibi çok maksimumdu (maksimum değil, çok maksimum. dikkat çekerim) guitar hero ve lacoste'un yeni adver-game'inin turnuvalarından sonra (hepsinde Nezmi'ye yenilerek) bir evde playstation olmasının ne kadar tehlikeli olacağını kendimize mütemadiyen hatırlatarak kaçtık o evden.İvediyetle...Yalnız paraya kıyıp o guitar hero adlı şeytan malzemesinin enstrümanlarını alıp, aynı tayfayı bir eve kapama planım var. Çok "evil" bir band kurarız gibime gelmekte.


Geceyi de Süreyya Operasındaki Ayla Erduman ve Ayşegül Sarıca'nın müthiş konseriyle bitirerek entelektüelitenin de dibine vurdum hani.




Malum yakında yolcuyum, ondan dolayı her arkadaş toplantısı, her güzel anı, her kahkaha "aklıma kazımam gereken güzel hatıralar" dosyasına save ediliyor şu günlerde. Gitmeden bunlardan bir sürü cigabaytlık daha save etmek istiyorum.. Burayı hakikaten çok özleyeceğim.

3 Mayıs 2009 Pazar

Bu yola nasıl çıktım ben be?

Yıllar önce ağzımın suları aka aka yurtdışındaki üniversite öğrencilerini izlerken başladı bu macera.
Biz burada sümüklü kantinimizde kıçı kırık 2 çay içip bir karışık tosta tabi olurken insanlar ders arası kulaç kulaç yüzüyor; yine biz, burada iki kampüs arası otobüs altında kalmadan derse yetişebilmek için tecavüz riski maksimumdayken akşamın köründe işportacı/derici/kalaycı/zemzem sucu arasından atlaya zıplaya , derse ulaşmaya çalışırken elemanlar çimlere yayılmış "frizbi"leşiyor. Her daim suluköfte kokan yemekhanemizden çıkan yemekler için 47 dakika sıra beklerken adamlar bugün hangisinde yesek diye cafelerden cafe beğeniyorlar.! Adalet mi lan bu?

Ha işin eğitim kalitesi yönünden, seni nasıl araştırmalarında özgür bıraktıklarından, ya da dersleri "fikir alışverişinde bulunan arkadaşlar" modunda işlediklerinden bahsetmeye hiç gerek yok, onlardan bol bol motivation letter kısmında bahsettim. Ben gerçeklerden bahsediyorum şu an. Iskaladığımızı düşündüğüm bir hayat tecrübesinden..



Benim çevremdeki insanların büyük bir çoğunluğu İstanbul'da oturuyor, üniversiteyi de İstanbulda kazandı, anasının babasının evinden kalkıp hergün okula gidiyor, derse giriyor veya girmiyor ama akşam yine tıpış tıpış evine dönüyor. Lise gibi yani! Kampüs hayatı, öğrenci evleri, tavan yapmış sosyal aktiviteler falan hikaye yani. Yahu benim Sims 2 de yarattığım karakterlerin çocukları bile -ki Eleganda!dan ala da birşey söylediklerini duymuş değilim daha- en şahhane burslarla en şahhane üniversitelerde eeenn şahhane kampüs hayatını yaşadılar!!



Bense Süleymaniye Camii - Vezneciler arasında 4647950 yıllık, sıvaları dökülmüş, iki bina arasında mekik dokuyarak, bütün öğleden sonrayı kantinde çay+sigara yaparak sosyal aktiviteye girdiğimi sanıp, akşamları da Taksime uğrayıp metalci barlarında iki bira yuvarlayıp eve tıpıştıpışlamayı üniversite okumaktan sayıyorum.



Vizelerden finallerden hiç bahsetmiyorum bile! 2 adet x,y değeri verilmiş çok bilinenli bir değer silsilesinden grafik çizmeyi beceremeyen karılar, vizede - finalde aaa aalı ala ulalı amburleyli ap up taktiğiyle su gibi ezberleyip AA larla geçerken, "ulan bunun mantığı ne? bu burdan buraya nasıl ulaşır, bi de amuda kalkıp bakayım, o halde bunun burdaki konumunu şöyle açıklayabilir miyiz ?" diye düşünüp mantık yürütmeye çalışan bizler " Hücre ......... ..........'dır. " gibi insanı paradoksa sürükleyen, kafayı yedirten, bütün kitabı mı anlatayım ulan Allahsız?! diye saç baş yedirten suallerle avcumuzu yalıyörüz.
(Oysa ki yukarıda profillendirilen ablalar ve abiler bu sorunun kitabın 53. sayfasının sağ alt köşesinde yazdığını bilirler.)



Neyse efendim, bütün bunlara dayanarak, yüksek lisansı Türkiyede yapmamaya karar verdim. Ülke ülke gezip, üniversite beğendikten sonra (internette tabi) İsveç'te karar kıldım. Ama belgelerin deadline'a kadar yetişmesi için ışık hızında çalışmam gerekiyordu ve pek de umudum olduğu söylenemezdi. TOEFL sınavının yetişmesi için 1 hafta içinde sınavı almam lazımdı, ama Ankara'da bile TOEFL sınavına yer kalmamıştı.. 5 günlük saç döken yer arama çalışmalarım sonunda ODTÜ'de iptal edilen bir yere yapıştım, komik ve bol uykusuz bir yolculuktan sonra bir de sınavın Listening kısmında uyuyakalarak İsveç hayallerimi suya düşürdüğüm kanaatindeydim ki, mucizevi bir şekilde, uyurken daha başarılı olduğumu farkettim ve iyi bir sonuçla TOEFLı hallettim. Çevirmenle sıkı fıkı ilişkiler ve yüzlerce türk lirasından sonra, sıra niyet mektubunda!! Onu da deadline'dan bir önceki gün ellerinde olacak şekilde son güne bırakarak bir oturuşta yazdıktan sonra, belgeleri teslim edip arkasından 3 kulhuvallahi bir elham okudum üfledim.

Cevabın gelmesi için tam 3 koca ay bekledim. Her gün 55 kere studera.nu adlı sayfadaki hesabımdan bir değişiklik var mı diye kontrol etmekle geçen 3 koca ay!
Cevap önce Stokholm Üniversitesinden geldi. HAYIR. seni beğenmedik, kredilerin yetersiz.. Yıkıl karşımdan! Yıkıldım tabi. İçimde 3 ay boyunca "yok ya olmaz bence, şu zamana kadar her işim ters gitti, bu neden olsun ki?" diye diye büyüttüğüm negatif yaratığın yanında çaktırmadan beslediğim bir umut fidanı varmış, büyümüş atatürk orman çiftliği olmuş, haberim yokmuş. Çok üzüldüm çok ağladım ama, olsun dedim; üstesinden gelinir, burada da bişeyler yaparım. Ama içimde ukte kalacağı çok açıktı. İlk tercihim Uppsala Üniversitesi kıyamamış bana, beğenmiş sevmiş beni. "Gel" dedi şefkatle, "gel". Açtı kucağını. Koşuyorum ben de şimdi ona doğru. 4 nala.. Daha farkında değilim gerçeğin, şimdilik sadece yeni alınmış bir oyuncağın paket kağıdını açarkenki heves var içimde. Gerisinin ne olacağını, orada beni nelerin beklediğini, buradaki hayatımı, sevdiklerimi, arkadaşlarımı rutinlerimi 24 senedir sürekli bulunduğum şehri yani en kısa haliyle hayatımı napacağım? Onları özlemeden nasıl duracağım? O özlemin üstesinden nasıl geleceğim? Beni unuttular mı unutacaklar mı paranoyasını napacağım? Bütün cevapları bu blogda görücem gün gün. Haydi hayırlısı, kesiyorum kurdeleyi...