23 Ağustos 2010 Pazartesi

Bloodia'nın travmatik anıları

Şimdi ilkokuldayım tamam mı? Biz böyle süper iyi kanka 3 kızız. Aramızdan su sızmıyor falan. Sonra yeni bir kız geliyor sınıfa. Yeni ya, hemen ilgi odağı, bir boku da yok aslında, böyle 7leri falan farklı yapıyor birşeyler. Bi bakıyorum bizim kızlar hababam bununla takılıyorlar beni çağırmıyorlar, nooldu diyorum? Cevap alamıyorum. Böyle bir eziklik bi boğazımda gitmek tükenmek bilmeyen bir düğüm. Kalıveriyorum göt gibi. Başkalarıyla arkadaşlık kurmaya çalışıyorum koskocaman 4 sene sonra. Oysa ki hiç ihtiyacım olmamıştı böyle bişeye, okula geldiğim ilk gün bulmuştum en iyi arkadaşımı. Dile kolay koskoca 4 sene!!!! Çok yaşlı hissediyorum kendimi yeni bir ortama alıştırmak için. Mahvoldum ben...derken,

Ortaokulu liseyi okuyacağım anadolu lisesine geçiyorum sonra. Burası level 3. Şimdi burada 7 sene geçirecen hemen işi sağlama alıp bulman lazım en iyi arkadaşlarını. Neyse ben de vakit kaybetmiyorum hemen 3 kız buluyorum. Böyle süper arkadaşlarız. Amaan aramızdan su sızmıyor. Sohbet muhabbet, ses kayıtları, okuldan sonra birbirine gitmeler falan (öyle deme o yaşlarda çok ekstrem İstanbul'un bir yerinden kalkıp bir yerine gitmeler, hele benim gibi öküzünoğlu öküz bir babanız varsa, altında arabası da olsa kıçını kaldırıp gelmez, elalemin babası seni eve bırakır "Şeyy size de zahmet oldu amca ama babamın toplantısı vardı işte gelemedi" falan diye yalanlar falan) neyse ne diyordum, ha böyle kitap yapmalar birbirine işten ayın 12'sinde beraber şuraya gittik ay çok seviyorum ben bu kızı *buraya resim gelecek* şeklinde vıcıklıklar. Sonra bir gün okula gidersin, arkadaşların süper soğuk. Noluyör be falan dersin ama belki regl falan oluyorlardır ses çıkarmazsın. Ders boştur kantine iner, sohbet edersin. Birden bu yellozlardan biri der ki, "hadi birbirimizi eleştirelim!." Bak bak bak öneriye bak, Bob Garfield sanki yarrağım. Ama, Aa dersin tamam, ben ne söyleyeceğimi biliyorum "Sen biraz ağlaksın" "Sen biraz güvensizsin" "Sen de biraz salaksın" ama ben bunları söyleyemeden, bunlar birbirlerine "ayy canııım sen şöyle tatlısın sen böyle şahanesin" diye al gülüm ver gülüm yapıyorlar. Baktım kimse beni konuşturmuyor. Sonra işte bunlar kör topal birbirlerini ağırladıktan sonra sıra benim hakkımda konuşmalarına geldi. Bunlar bir toplantıya girmiş CEO edalarında, öhöm sen başla istersen, yok sen başla, evet o başlasın falan. Lan noluyor? dememe kalmadı artık benim ağzımdan girdiler burnumdan çıktılar. İşte ben çok konuşuyormuşum, çok heyecanlıymışım da ne bileyim müzik hocasının götünden ayrılmıyormuşum da "Ya o, ya biz" dediler. Dedim ne kadar salaksınız? Ayol o hoca. Ben de şarkı söylemek istiyorum, flüt çalmak istiyorum ben de gidiyor konuşuyorum ne var yani? Yok olmazmış da bişeyler, hatırlayamıyorum bilinç altım silmiş söylediklerini. Tek hatırladığım o loş, dandik kantinin daha sıvası anca tamamlanmış duvarlarının üstüme üstüme geldiği, yine o boğazımdaki kocaman düğüm. O duvarların çatlaklarından birine saklanıp herkes gidene kadar orada kalma isteği. Bir de hala takip ediyorum bunları, yemeğe falan gidecez ondan sonra. Yemekhanedeyiz. Bunlar benim de birşey söyleyememin gazıyla "Bilmemne(buraya isim gelecek), yemekten sonra da devam edicez değil mi?" şeklinde cümlelerle benim psikolojimin ağzına sıçarlarken, ağzımdan çıkan miyavlamayla karışık "Ben artık istemiyorum dinlemek." diyip kaşıkları çatalları bırakıp yemekhaneden kaçtım, sınıfa gidip içime içime ağladım. Bunlar da teneffüs sonu bana gelip "Sen bizlen konuşmak istemiyorsan biz seninle konuşmak HİÇ istemiyoruz ttaaam mı?" diyerek bundan sonraki bütün senemi rezil edişleri, benimle acımasızca alay edişleri, beni yalnız bırakışları travmatik ikinci terk edilişim. İşin komiği ilkokuldakilerle de bu ortaokul travmamlarımla da barıştım sonra. Bana gelip ne kadar çocukça davrandıklarını söyleyip, özür diler gibi yaptılar. Enayi bünyeme yeterdi benim, hemen affettim.

O sıralarda bir kızla tanışıyorum bu beni terkeder gibi yapan o ilk ilkokul arkadaşımın orada oturuyor. İyi hoş kendi halinde sessiz sakin bi kız, bir de başka bir kızla tanışıyorum yırtığın teki. Pek seviyorum bu kızı başlıyorum bununla vakit geçirmeye. Aman ne kadar farklı ne kadar çılgın bi kız, annesi çalışıyor, kimse bulaşık yıkamıyor falan evde, tüm gün cips kola serbest, eve ayakkabılarını çıkarmadan giriyorsun falan. Benim de tam yeni metalcilik zamanlarım işte bununla oturup yatağında metallicalar, offspringler falan dinliyoruz. Amaaan ne şahaneyiz, sonra öğreniyorum ki bu kız o daha önce tanıştığım o sessiz sakin kızın eski en yakın arkadaşı. Kız arı gibi, bi arkadaş edinip diğerini satıyor. Ama tabi BEN ÇOK FARKLIYIM. Bana yapılır mı? Yapılmaz. Neyse sonunda başka, daha çılgın, otobüs durağında uyuyan falan punklar bulup beni satıyor bu kız da. Yine göt gibi kalıyorum.

Başka bir arkadaşım var, bizim siteden, kızı çok seviyorum. Kız da beni çok seviyor. Ama annesi manyağın teki. Bir de benim annem de çalışıyor falan ben daha özgürüm tabi bunlardan. Hep bize gelmek istiyor anası yollamıyor. Aynı bir önceki kız gibiyim ben onlar için. Neyse ben bu kızı arayıp arayıp bize çağırıyorum annesi "yok olmaz sonra gelir, ben söylerim aradığını diyor." Ama bu kız beni geri aramıyor. Ben de bigün sinirlenip açıyorum kıza saydırıyorum, meğersem buna annesi hiç söylememiş benim aradığımı. Neyse o sinirle kapıyorum suratına, daha da aramıyorum. Olan arkadaşlığa oluyor tabi.

Sonra lisede başka arkadaşlarım oluyor, aman çok samimiyiz falan. Hikaye hep aynı. Neyse bunlardan biriyle üniversiteye kadar çok iyi devam ediyorum. Diğer 3ü lisedeki sevgilimin ve arkadaşlarının alayına maruz kalıyorlar, şişko mişko diye, kaldıramıyorlar, kopuyoruz. Üniversitede bu kızla benim ilk okul arkadaşım aynı bölüme düşüyorlar 3lü takılıyoruz. Sonra bu çook önce tanıştığım sessiz sakin kız da katılıyor 4 oluyoruz. Amaan bir eğlenmeler, bir birbirini sevmeler falan. Ne şahane! Ben bu yeni ama eski kızla aramda ne kadar ortak nokta olduğunu keşfederken, ben köpekler gibi bir bunalıma giriyorum, bir süre yarı ölü modda kalıyorum, o sıra araya kara kediler giriyor, biz bu benim iki eski arkadaşımla tartışıyoruz, sadece ikimiz kalıyoruz. Orada bana en koyan nokta bu iki eski arkadaşın beni anlayamayıp o kadar kötü depresyonlarda hezeyanlardayken çekip gitmeleri. Ama neyse, onlardan sonra da hikaye devam ediyor bizim için. Heryere beraber gidiyor, herşeyi beraber yapıyoruz. Diyorum ki bu hikaye öbürlerinden farklı. Kardeşim demeye başlıyorum ben bu kıza. Ama nasıl seviyorum! "Canın lazım lan" dese çıkarıp verecem yani o derece. Ha bu da beni seviyor biliyorum. Birbirimiz için bir sürü fedakarlık yapıyoruz, hiç geri dönüp bakmadan. Birbirimizin omzunda ağlıyor yine aynı omuzda kahkalarımızı susturmaya çalışıyoruz. Aman tanrım yeşilçamdan fırlama aşk hikayesi gibi. Böyle seneler seneleri kovalıyor. Hatta ben bu eski kız arkadaşlarımla barışıyorum, o biraz eserekli böyle, yok diyo, barışmıyor. Ama tabi hiçbişey eskisi gibi olmuyor eski arkadaşlarınla, kopmuşsun bir kere. Neyse ben sevmem ama arada nefret olsun, kavga olsun, kuş gibi sebepler, unutmuşum gitmiş. Unuturum ben çabuk unuturum, boğaz boğaza kavga edeyim ertesi sefer gördüğümde hemen yaşadığımız eski hatıralar, yapılan iyilikler falan gelir gözümün önüne. Hemen unuturum. Öyle de salağım işte. Neyse seneler seneleri kovalıyordu dimi? Ha evet. Biz artık ilişkide peak yapmışız. Bunun ailesi yazları yazlığa giderdi, ben soluğu bunda alırdım. Bütün yaz beraber kalırdık. Ben işe-okula giderken, bu evde yemek yapar beni bekler, bu işe giderken ben evde yemek yapar çamaşır falan katlar, bunu beklerdim. Sonra bu evlendi, çok uyumlu bir koca buldu, ama dedim tamam, şimdi sıçtık herşey bok olacak. Ama bi baktım biz artık 3 kişi olmuşuz. Hatta ben bi ara ailemle kavga etmiştim, kalktım gittim bunların evine yerleştim. Bir koca yaz, beraber yedik içtik hiç birbirimizden sıkılmadık. Hep böyle kalır sanıyorsun dimi sevgili okur? Yok işte kalmıyor.,

Neyse ben İsveç'e yerleştim, çok koydu ikimize de. Ben burada bir iki arkadaş buluyorum ama herkeste bunu arıyorum. Beğenemiyorum kimseyi, diyorum neden o orada ben buradayım. İstanbul'u özlemiyorum, bi onu özlüyorum (anam ablam dışında) Hababam hayaller kuruyorum bu böyle şu şöyle olacak diye. O daha da beter, onun hiç arkadaşı yok benden başka bi kocası var. O daha da beter üzülüyor falan. Ama geri geliyorum herşey şahane, sanki dersin hiç ayrılmamışız. Sonra geri gitme zamanı geliyor, salyalar sümükler.

Neyse, sonra ben manitamla tekrar gelmeye karar veriyorum. Diyorum ki içimden "ulan, ben bu adamı çok seviyorum bununla çok eğleniyorum. Ee ben bu ikisini de çok seviyorum, bunlarla da çok eğleniyorum. Ulan biz4ümüz bir araya gelsek VOLTRAN oluruz amına koruz ortalığın." Bu düşüncemi onlarla da paylaşıyorum, herkes çok heyecanlanıyor. Planlar programlar havada uçuşuyor. Sonra biz geliyoruz türkiyeye. Benim bu arkadaşa bir haller oluyor. Hadi diyoruz gün bir kız çok heyecanlı konuşamıyor gavurca. Sonra gün iki oluyor, akşam bunlar geliyor. Anam bu demez mi "ben konuşmayacam bu çocukla". Ulan aylarca plan program heyecan heves yapmışsın, bu bir oturuyor içime manda gibi. Başlıyorum ağlamaya. Ulan aylardır seni bekleyen, seni özleyen insan geldiğinin ikinci günü ağlatılır mı be kadın? Neyse yapmıyor sonra öyle, biraz cin katıyoruz kanına hemen başlıyor şakımaya. Ama bununla bitmiyor, sonra bunun teyzesi geliyor, bununla görüşmeye başlıyor. Ben de kıskanıyorum. Kıskanırım tabi, allah allah teyzesi Alain Delone ile evleniyor da kocasını kıskanıyor değilim ya? Arkadaşımla geçirdiği vakti kıskanıyorum. Gidip de kıçlarına fitil de yerleştirmiyorum. Diyorum buna şakayla karışık "ohoo kızım pabucum da dama atıldı yane" Anam bu bir parlıyor, sanki anasını sittik. Ödüm bokuma karışıyor, nasıl özür dileyeceğimi şaşırıyorum. Yani böyle bir tuhaflıklar geller-gitler var bu sefer. Hayır bu karı hep eserekli, hep deli, kızdı mı deliriyor tutamıyorsun, bir nefret kapasitesi var 80 gigabyte, fil gibi herşeyi hatırlıyor falan ama asla sana böyle şeyler yapacağını düşünmüyorsun. ÇÜNKÜ BEN ÇOK FARKLIYIM DİĞER HERKESDEN (bkz. 3.paragraf dejavu)

Neyse gel zaman git zaman bizim gitme vaktimiz geliyor. Ben gitmeden önce bunlarla toplanıp bizim bahçede oturuyoruz falan hep, bu sefer de öyle olacak tabi. Neyse, araşıyoruz konuşuyoruz "yemek yiyip geliyoruz tamam" diyor saat 6 falan. Sonra saatler geçiyor ses yok, saat 9,5. Diyorum şunu bir yoklayım nerede kaldı, gülerek açıyor telefonu, bilmemkimin arkadaşıyla görüşmeye başka bir parka gitmişler. E oha diyorum 11 de mi geleceksiniz? Yok o kadar geç kalmayız ihi ihi. e madem tamam.

Ama burada pause sevgili okur. Lan insan bozulmaz mı? Sen gidiyorsun yarın, en iyi arkadaşını görmek istiyorsun, o başka insanlarla görüşüyor. Bozuldum tabi, sapına kadar bozuldum. Neyse devam sevgili okur

Saat 11 i çeyrek geçe de o bilmemkim denen arkadaşı aratıp "ğaaa biz de eve geldik şimdi, birazdan geliriz yğaa" dedirtiyorsun. Naparsın? Kulaklarına kadar kızarmaz mısın? "Gelmeyin ulan, bu kadar değersizsem!" demez misin ? Demezsin tabi, sikine bile sallamazsın o normal bir arkadaş olsa "iyi hadi bay" dersin. Ama ben ne dedim "arkadaş ben yarın gidiyorum, işim var gücüm var, yatacam gelmeyin." Benim kız da hiç umurunda değil, "tamam canım sen uyumana bak hadi görüşürüz" LAN nereye görüşüyoruz, sanki yarın bruncha gidecez beraber. Bunu hatırlatınca da hatunun tepe yine attı, "sen bu triplerine devam edersen, ömrünün sonuna kadar görüşmeyiz ayça tamam mıı BAY! "(bkz 2. paragraf dejavu) diyip beni çevir sesiyle yalnız bıraktı. (eğer cep telefonlarında çevir sesi olsaydı) Yine boğazda bir düğüm eksik olmuyor tabi.

DIT

Dedik sinirdir bu falan, bir baktım hemen ertesi günü internet ilişkilerimiz kesilmiş. Bu devirde birini facebooktan anca husumetin olunca silersin he mi? Yoksa, "Selda'nın arkadaşıyla gittiğimizde barda karşılaştığımız çocuk" ya da "ayşegülün arkadaşının ablasının sevgilisiyle aynı grupta çalan kız" kıvamında onlarca insan var listemizde. Aradan haftalar geçti ses yok, yoklıyım dedim şöyle acılı bir mesaj attım içimdekileri döken, neden dedim lan? herkesin irili ufaklı bir sebebi oldu seninki neydi amına koyim? Cevap mesajı olarak yarısı ısırılmış laptop aldım. O derece korkutucu. Bir de üstüne suçlamalar, hakaretler, iftiralar. Görse gözlerin inanmaz, duysa kulakların. O derece yaşadığın yılları hiçe sayarcasına, önümde ölsen cesedine basarımcasına.

Böyle buraya saymadığım 3 ya da 4 copy-paste hadise, hikayer aynı başlıyor, hemen hemen aynı bitiyor. Dedim ne nalet karıyım. Sonra biten her arkadaşlığın ardından bir self-pis kakacılık hata bendecilik allah beni kahretsincilik.
Sonunda anladım ki,

Hakkaten hata bende arkadaş.

Arkadaşın mı var?
Lan bırak o zaman, kalsın öyle.

Kimseyle yakın olmaya çalışma.
Neymiş en iyi arkadaşmış.
Ya bi siktir git!

Herkesle arkadaş ol. Kimseyi öyle derinden manyaklar gibi sevme. O avrupa yakasındaki kapıcının beyni zedeli oğlu gibi, her arkadaş olduğuma "ölümüne kankağğyız" dansı yaptırmaya çalışıyorum. Ondan böyle oluyor.

Yok bundan sonra, aldım dersimi. Sen de al sevgili okur, benim gibi her sene kazık yiyip durma.


Islak öpücükler.

1 yorum:

  1. kendimi gördüm ayça.. bende kimseyle çok samimi olmamak gerektiğini yaklaşık bi yıl kadar önce anladım, zor oluyo ama oluyo.. hatta şu sıralar yine birileriyle iyi olmaya başlıyodum ki, yazını okuyunca silkelendim iyi oldu.. çok iyi yazmışsın...

    YanıtlaSil